Tuesday, December 25, 2012

Bizim evin kızları...




Başka bloglarım da olmasına rağmen burası daha çok yeni. Onun için biraz tanışalım mı?? İşte bizim 4 kişilik ailemizin, yarısı. Onlarla hayat her gün ayrı bir macera...


Büyük kızımız Hera. 3,5 yaşında bir beagle .2 aylıkken ailemize katıldı. O sıralar henüz İstanbul'da oturuyorduk ve apartmanda yaşamamızın da etkisiyle ilk aylarımız onunla biraz zor geçti. 3-4 ay kadar gazete kağıtları evin dekorasyonuna halı ve bebek bezi olarak katkıda bulundu. Neredeyse sürekli başında biri olmasına rağmen, ne yaptı ne etti, evde tadına bakmadık eşya bırakmadı. Bir gün önce satın aldığım çizmelerimi, ertesi gün parçalanmış olarak bulmam ise Hera'nın kariyerindeki en parlak anlardan biridir.

Aslında Datça'ya taşınma kararı vermemizin en büyük nedenlerinden biri de o. Burada öylesine rahat ve öylesine mutlu ki. Evde zaten oda-kahvaltı sistemi kalıyor. Sabah erkenden sokağa çıkıyor, aralarda bir bizi kontrol etmek ve yemek yemek için eve uğruyor. Akşam yatma vakti gelene kadar dışarlarda. Buralarda zaten herkez bizden daha çok onu tanıyor.Tek sorun artık obez bir köpek olmaya başlaması. Yazın kim mangal yakarsa onun kapısında, kışın kediler için sağa sola bırakılan mamaların tek canavarı. Bu yaz veterineri zayıflaması lazım yoksa erken gider dedi. Bir iki gün evde tuttuk, bahçede bağladık, öylesine mutsuz oldu ki ne yapalım mutsuz olup uzun yaşayacağına, mutlu olup erken gitsin diye saldık yine sokağa..

Bu da küçük kızımız Hestia. Tahminen 1,5 yaşında bir tekir.

Kışın yazlık yerlerin en kötü tarafı, yaz aylarında bol bol sevilip, beslenen kedi ve bazende köpeklerin kaderlerine terk edilip gidilmesi. Ciddi anlamda perişan oluyorlar, çöp tenekelerinden bir şeyler bulmaya çalışıyorlar ama etrafta kalan o kadar az insan var ki, doğru dürüst çöp bile çıkmıyor. Yaz sonunda doğan yavrular ve zayıf olanlar kış aylarında telef oluyor, Datça gibi kış ayları soğuk geçmeyen bir yerde bile çok azı bir sonraki yaza ulaşabiliyor.

İşte Hestia'mızı da bu şartlar altında geçen kış başı bulduk. Yaz sonlarına doğru doğmuş ufak bakımsız bir yavruydu. Ara sıra etrafa konan kedi mamalarını büyük kediler izin vermediği için yiyemiyordu. Baktım olacak gibi değil önceleri onu eve alıp mama vermeye başladım. Biraz toparlandı.Ama bir süre sonra bazı işlerimiz nedeniyle İstanbul'a gitmemiz gerekti. Balkona bol bol mama koyup gittik ama dönünce onu bulabileceğimizi düşünmüyorduk. Ama hiç öyle olmadı, 3 hafta sonra Datça'ya döndüğümüzde hala balkonda bizi bekliyordu. Hemen o hafta ameliyatını yaptırdık, boynuna da kırmızı bir tasma taktık ve eve aldık. İlk zamanlar eve girmeye çekinirken, şimdilerde evden çıkmaz oldu.Onun kariyerindeki şimdilik en parlak an ise geçen ay evdeki tüylü oyuncak tavşanı avlaması ve paramparça etmesi.

3 comments:

  1. İki kızınız da birbirinden güzelmiş doğrusu :) Hayatta en çok yapmak istediğim şeylerden birisi köpek sahibi olmak. Adını bile hazırladım "Kuzu" diyeceğiz ona :) Hal-i hazırda "Şeker" adında dünya tatlısı bir kedim var. Eşimle birlikte hep İstanbul'un keşmekeşinden kaçıp sakin bir hayata kavuşmanın hayallerini kuruyoruz. O nedenle blogunuzu görünce heyecanla takibe aldım. Umarım tüm sevdiklerinizle beraber mutlu ve çoooooooooook 'uzun' bir hayat sürersiniz :)Neşeyle kalın!

    ReplyDelete
  2. ikisi de birbirinden tatlı :) Hera için aklıma bir fikir geldi; tasmasına bir not düşseniz "Lütfen bana yemek vermeyin. Annem az önce beni doyurdu" gibi bir şey.. nasıl görünür kılınır o not bilemedim ama hem o özgür olurdu hem sizin aklınız kalmazdı..

    ReplyDelete
    Replies
    1. Yazmazmıyım hiç Çiğdem :)) Ama hem insanlar önem verip okumuyorlar, hemde kendisi sağa sola kediler için bırakılan yemeklerin hiç birini bırakmıyor.. Yazları çok zor işimiz :)) Sevgiler

      Delete