Thursday, August 28, 2014

Dünyanın en güzel mevsimi..


Ara ara hala klimaları çalıştırsak ta, özellikle öğleden sonra saatlerde sıcak hala tüm enerjimi alıp götürse de, biliyorum ki dünyanın en güzel mevsimlerinden biri - Akdeniz'in sonbaharı, sadece bir kaç gün ötemizde.. Kalabalıkların sahilleri terk etmeye başladığı, denizin ve güneşin en ideal ısıda olduğu, geceleri pikeye sarınıp yattığınız, deliksiz uykular uyuduğunuz bir mevsimdir o.. İlkbaharıda bir ayrı güzeldir Akdeniz'in ama o sıralar ara ara yağmurlar olur ve deniz çok soğuktur.. 


Öğleden sonraları artık ufak balkonda zaman geçirmeye başladık.. Begonvillerim bu mevsimde artık perde haline geldiler, gölgesinin keyfine doyum olmuyor... Bol bol buz gibi içeceklerle, kitapların sayfaları arasında geçiriyoruz şu sıralar günün en sıcak saatlerini.. Aslında bekleyen boya işleri var bizi ama hele biraz daha serinlesin havalar bakalım..




It is still so hot and we are still relying on the good old AC most of the time but deep down I know that Mediterranean Autumn, one of the best seasons of the world are just couple days ahead..

It's the time when the crowds started to leave the beaches and its the time when the sun and the sea are behaving at their best. I also love the spring around here but sea is still cold to swim in those days.. Now its like a sweet lemonade as we Turks like to say...

Nowadays we are spending the hot hours of theday in our small verandah with books and lots of cold drinks.  My beogounvillas grow just like a curtain and giving us a much needed shadow..




Sunday, August 24, 2014

İncir fotoğraflarının ardındaki gerçekler (!)

İstanbul'dan yazdığım bu yazının başlığı gördüğünüz gibi ''İncir fotoğraflarının ardındaki gerçekler''

Title of my today's post is ''The truth behind fig photos''


İncir mevsiminde çekilen muhteşem incir fotoğraflarını görünce, bende uzun zamandır incir fotoğrafı çekmek istiyordum. Hani şu peynirle, prosciutto jambonuyla servis edilen, bal dökülen fotoğraflardan bahsediyorum.. Anlamışsınızdır siz onları.. Datça'da tadı muhteşem olsa da görsel açıdan doğru dürüst incir bulamamıştım.. Zaten biz orada sabah alışveriş yaparken, gece toplanmış inciri istemeyiz.. İncir dediğin hemen toplanmalı, üzerinden daha balı damlarken mideye indirilmeli..Tahmin edeceğiniz gibi bu aşamada da neyin fotoğrafını çekeceksiniz. İncir dediğin bir varmış, bir yokmuş misali..

Dün önünden geçerken baktım bizim manav artist gibi incirleri sıralamış. Şöyle bir yokladım, olgun da gibiler... Hemen aldım tabii.. Ben hala Datça midesi ile yaşadığımdan hemen hepsini mideye indireceğimi düşünüyorum.. Meğerse ben İstanbul'lu olmayı unutmuşum..



Öncelikle incirler olmadan toplanmış, soğuk hava depolarında falan olgunlaştırılmış, dolayısıyla da hiç bozulmadan süper star edasıyla buralarda manav tezgahlarına kurulmuş.. Görüntü harika ama lezzet desen aslının %10'u.. İncir fotoğraflarına bakınca daha önceden hiç anlam veremezdim, insanlar neden bu kadar lezzetli bir meyveyi peynirle, jambonla falan yiyorlar diye.. 4 yıl Datça'da incir yedikten sonra, İstanbul'da ilk ısırığı alır almaz nedenini anladım tabii.. Balla'da yenir, peynirle de yenir bu incir çünkü maalesef aslının sönük bir kopyası..


Gördüğünüz gibi İstanbul inciriyle, kalabalığıyla,kabalığıyla, gürültüsüyle bana fenalıklar getirmiş durumda.. Neyse ki Datça'ya , çiçeklerime, böceklerime, masmavi denizime, gökyüzüme ve şekli yamuk yumuk olsa da, daha ilk ısırıkta insana gastronomik orgazm yaşatan dalından yeni koparılmış incirlerime kavuşmama çok az kaldı. Bir aksilik olmazsa Salı günü erkenden, İstanbul'u sevenlerine ya da mecbur olanlarına bırakıp biz Datça'mıza dönüyoruz..

Beni daha keyifli bulacağınız bir sonraki yazımda görüşmek üzere..


I love looking at lovely photos of the figs during the season.. You probably know the ones that I mean. The ones served with cheese and prosciutto on a nice plate.. I always wanted to take photos like that but never have the chance as the figs we ate in Datça are not really photogenic, and we are usually eating them within a couple hours after they were picked from the tree..

Yesterday while I was shopping at the grocery in İstanbul, I found these great looking figs and of course immediately bought some.. To tell you the truth, before I have never understood while people prefer to eat such a delicious fruit with cheese and prosciutto and add honey.. But my first bite told me why.. They are probably giving you only 10% of the original taste.. As these very delicate fruits picked very early and matured in cold warehouses on the way to mass markets, they are losing most of their juice and taste..


I wish you all a great week and hopefully my next post will come from Datca on a much happier tone...




Thursday, August 21, 2014

Datça'yı özlerken...

Hera'cım bir haftalığına hep beraber İstanbul'a gitmek zorundayız dediğimde işte böyle bir şeydi benim güzel kızımın suratı.. Doğrusunu söylemek gerekirse Datça'yı yaşadıktan, Datça'lı olduktan, Datça'yı hayat tarzımız haline getirdikten sonra, çok kısa bir süreliğine de olsa İstanbul'a gelmek hepimize çok zor geliyor..


Hera tasmasız geçirdiği 4 yılın ardından, sabah akşam 2 kere yürüyüşe çıkarılmaya pek itiraz etmeyip mecburan katlansa da, galiba en çok neredeyde her komşuda zorla misafir olduğu mangal partilerini özlüyor sanırım.. 

Bizimde ondan çok bir farkımız yok aslında.. Uzun yıllar plazalarda çalışıp, AVM lerde gezindikten sonra, denizimizden, havamızdan, özgürlüğümüzden, velhasıl evimizden ayrı kaldığımız her gün bizim içinde adeta kayıp.. Neredeyse son bir yıl önce geldiğim İstanbul'u yine çok değişmiş buldum... Her yere yeni yeni ve de çirkin çirkin kocaman binalar dolmuş.. Sadece 4 yıl önce yaşadığım bu şehirde kimi mahalleleri, sokakları tanıyamamak ne kadar ilginç ve üzücü aslında değil mi??

Yazacak çok şey var aslında ama belki başka zamana.... Şimdilik ne diyeyim Allah herkesi kurtarsın ve yüreğinin istediği yere yollasın.. Apartmanlar arasında, gökyüzünü, yıldızları göremediğim bir İstanbul akşamından hepinize iyi geceler diliyorum..


Yesterday we came to İstanbul for a week.. Hera is quite unhappy and depressed after her leash free days at Datça.. But I think what she is missing most are the barbecue parties, she is attending as the guest of honor at the neighbours..

It is the same with us.. After living many years in this city, we are terribly missing our care free and comfortable life style at the beach.. İstanbul could be a very nice city to visit but very difficult to live.. Thank God we will be back in out heaven in a week time..  


Sunday, August 17, 2014

Yeni bir aşk...


Geçenlerde annemin evinde bulduğum eski hamam tasımızla ciddi bir aşk yaşamaya başladığım doğrudur...

İyi Pazarlar..


I love my (new) old Turkish bath cup..

Enjoy your Sunday..




Tuesday, August 12, 2014

Sıcaklarda Olmazsa Olmaz...

Datça da son bir kaç gündür yılın en sıcak günlerini birbiri ardına yaşıyoruz.. Hem sıcak, hem de rutubet dayanılmaz düzeyde.. Böyle havalarda insan yemek yemek istemiyor da sürekli soğuk soğuk bir şeyler içmek istiyor.. Ancak hem gazlı içecekler, hem alkollü içecekler, hem de ev yapımı şekerli limonatalar, şerbetler böylesi sıcak havalarda bana hiç iyi gelmiyor. Özellikle geceleri uyku düzenimi çok bozuyor..


Su tabiki her zaman olduğu gibi en güzel en faydalı içecek.. Ama onu da biraz süsleyerek, biraz tatlandırarak çok keyifli bir içecek haline getirmek mümkün.. İşte bu sıralar yanımdan ayırmadığım karışım.. Limon dilimleri, salatalık dilimleri ve bol bol taze nane.. Üzerine de bittikçe soğuk su ekliyorum..Bugün evde yoktu ama taze zencefil, yeşil mandalina eklemeyi de çok seviyorum..

Kesinlikle tavsiye ederim..


These hot and humid weathers are just killing me.. All kinds of beverages with gas , alcoholic drinks and even home made drinks with sugar are really disturbing me, and especially my sleeps under these conditions..

Water is the only best thing.. So I am adding lemon and cıcumber slices and lots of fresh mint to make it more drinkable and enjoyable.. Its very healthy and I love it.. 


Bu arada misafirleriniz geldiğinde aynı malzemeleri kocaman bir cam sürahiye koyup, çok şık bir sunum da yapabilirsiniz...



Thursday, August 7, 2014

Emaye Severler Buraya.../ Enamel Love

Bu sabah erkenden kalkınca, havayı da hafiften serinlemiş bulunca, emaye severlere bir güzellik yapayım dedim.. Tabiki önce Hera ile sahilde klasik sabah yürüyüşümüzü yaptık.. Güneş yine harika doğuyordu, fotoğrafladık, eve dönünce hemen instagram ve facebook'tan paylaştık.

We woke up quite early this morning.. After a lovely walk at the beach with beagle Hera, we shared the rising sun above the sea at facebook and instagaram.. Then I decided to make a small breakfast and as the weather is much more tolerable today took couple pictures of my blue enamels..
.

Ama önce biraz çiçek toplamak lazımdı.. Biraz zeytin dalı, biraz begonvil güne renk ve neşe vermek için yeterde artardı bile..

But first we picked some flowers.. Couple branches from the olive tree and begounvillas..



Çiçeklerde yerini bulunca hemen ufacık bir kahvaltı köşesi hazırlandı..Mavi emayeler, karşıda mavi deniz keyif yapılmazda ne yapılırdı..

After the flowers found their place it was time to set the table..



Sıcacık çay, çedarlı ekmek ve yumurta bu sabah için yeterde artardı bile..

Tea, cheddar toast and egg were on the menu..




Sonuçta bizim karnımız doydu, gözümüz şenlendi.. Bugün Cuma ama sizlere şimdiden çok keyifli bir haftasonu dilerim..

Wish you all a great weekend..


PS: Emayeler İngiltere'ye gittiğimizde Market Drayton'ın haftalık pazarında yaşlı bir kadının tezgahında tespit edildi. Hepsi etiketi üzerinde 1,5 - 2 pound gibi fiyatlara satılıyordu.. Emaye krizine girildi ve taşınabilecek gibi olan bütün parçalar alındı..Sahildeki Ev'de sonunda çok istediği mavi emayelerine kavuştu..

PS: I found all the enamels in the weekly market of Market Drayton. It was every enamel lovers dream to see prices as low as a pound on each piece.. So I brought back a nice bunch..


Monday, August 4, 2014

Kedili Yastık..

Yine çok sıcak bir Datça sabahından günaydın. Hep yazıyorum ya bu sıcaklarda fotoğtaf çekmek çok zor oluyor diye.. İşte size yeni yastığımı göstermeye niyetlenince, gittim önce denize girdim, sonra da daha tam kurumadan serin serin bir iki fotoğraf çekmeye çalıştım..

Hep fotoğraflarınızdaki aydınlığı, huzuru seviyorum diye yazıyorsunuz ya bana, işte huzur olmasa da o aydınlık tripod kurmadan pek gelmiyor.. Ben de daha aceminin de acemisi bir fotoğrafçı olduğum için, o tripod la resmen güreşiyorum bu sıcaklarda...


Yakında İmeldo Marcos gibi yastık kraliçesi olacağım ama yastıklara da doyamıyorum bir türlü. Onlar kesinlikle ev dekorasyonunun kraliçeri.. Bu arada siz fotoğraflarda evin hep derli toplu köşelerini görüyorsunuz ya  ama göremediğiniz kimi köşelerde yığınla yastık dizili bilmiş olun.. Bunlar hep burada mı kalacak diye sorup duruyor Sevgili, sanki cevabını bilmezmiş gibi.. Bu güzel kedili yastık ta Sahildeki Ev'in facebook arkadaşı sevgili Belgin Hızgider Yavuz'un becerikli ellerinden çıkma..İnsanı mutlu edeni, neşeli capcanlı, harika bir şey. Hemen şu sıralar evin en kıymetli yerlerinden klima altı koltukta yer bulduk kendisine..

Sevgili Belgin, çok çok teşekkür ederim. Beni inanılmaz mutlu ettin..


Bu arada kedili yastığın önünde bir de kedi olsun diye Hestia'yı balkonda püfür püfür esen koltuğundan kaldırıp içeri getirince, benim payıma düşen elime bir pati yemek oldu ama sanat aşkı iste :)) Mutsuz görüntüsü o yüzden, yoksa benim kızım bayılır kameralara..


I think I will never have enough cushions at home. I love having a lot of them.. This new cushion is a gift from the facebook friend of Sahildeki Ev. The very talented Belgin Hızgider Yavuz sent it to me and I just loved it. Thank you very much dear friend..


Friday, August 1, 2014

Datça'dan devam ve bir Cath Kidston alışverişi...

İnsanlar plan yapar, Tanrı'da onlara gülermiş.. Bizimki de o hesap iste. İngiltere dönüşü bayramın ilk günü evde olalım istedik, ama uçağımız havada arızalanınca, ilk günü Venedik havaalanı ve yakınlarındaki bir otelde geçirdik. Bayram sonrası hemen İstanbul'a gidecektik, hatta yeniden valizleri hazırlamıştım ama kayınpederimin ameliyat durumu çok netleşmeyince dün akşam Sevgili kendisi gitti İstanbul'a, ben Datça'da kaldım.. Benim ne zaman İstanbul'a gideceğim belli değil, onun için şimdilik Datça'dan devam..


Hava yine feci sıcak, sabah bir ara denize gittim, şimdide klimayı açtım, kuyruklu kızlarıda içeri aldım, hep beraber evde oturuyoruz.. Onlarda bayılıyorlar klimaya...


Tabi ki hemen size yeni emayelerimi göstermem lazım.. Daha önce yazmadım galiba ama ben e-bay den alışveriş yapmaya bayılırım.. Öncelikle açık arttırmalara girip sonucu beklemek çok heyecanlıdır.. Ancak çoğu satıcı ya Türkiye'ye gönderi yapmıyor, ya da kargo ücreti çok fazla olunca hiç bir özelliği kalmıyor.. Ancak yurt dışında bir teslimat adresi olunca her şey çok güzel oluyor. İşte bu Cath Kidston emayeleri de böyle aldım. İngiltere'ye gitmeden 10 gün önce kadar buldum bunları. Açık arttırması daha yeni başlamıştı.. 5 gün heyecanla sonucu bekledim ama sonunda inanılmaz ucuz bir fiyata benim oldular.. Eltim Helen'e teslimat yaptılar, bende gidince Türkiye'ye getirdim.. Özellikle yurt dışında bir teslimat adresiniz varsa, ara sıra e-bay'e bakmayı ihmal etmeyin derim.. 

Herkese keyifli günler diliyorum..



I have to admit  that I love shopping at e.bay but most sellers are not making shipment to Turkey or if they do, shipment charges are taking all the fun of it.. But this time as we stayed at my sister in law's when we were in England, I gave their address for this lovely Cath Kidston enamels.. Now I am enjoying them here..

Yesterday we were supposed to go to İstanbul but the plans are keep changing. So hubby went yesterday night and I will be in Datca for a while.. 

Have a lovely day..